news

2 Aralık 2008 Salı

İflas ya da konkardoto eden her firmaya inanmayın - PARA - Av. Mehmet Gün

Yaşadığımız ekonomik krizi ileri sürerek bazı firmalar mahkemelerden karar alarak iflas (konkardoto ilan ediyorlar) ediyorlar. Bununla ilgili olarak Para dergisinde kaleme alınan bir yazı..... “Kötüye kullanılıyor”

Şirketlerin iflası için bir mahkeme kararı gerekiyor. Bu karar, şirketin alacaklısının açtığı bir alacak davası sonucunda ya da şirketin yetkili organlarının yapacağı bir başvuru üzerine verilebiliyor. Şirketlerin kendi kendilerinin iflasını isteyebilmeleri için, borca batık olmaları gerekiyor. Borca batık olmak, varlıklarının borçlarını ödemeye yetmiyor olması anlamına geliyor. Mahkeme gerçekten böyle bir durum olup olmadığını inceledikten sonra, iflas kararını veriyor. Alacaklının açtığı davada ise borcun verilen süre içinde ödenmemesi iflas kararı için yeterli."

Türkiye'de iflası süreç olarak zorlaştıran bir neden olmadığını söyleyen Avukat Mehmet Gün, iflas etmenin çoğu zaman kötüye kullanıldığına dikkat çekiyor.

Borçlarından kurtulmak için bir çok şirketin hayali alacaklılar yaratıp mahkemeye başvurarak iflas kararı aldıklarını belirten Gün, “Bu tür şirketler yarattıkları kurmaca, yani hayali alacaklılar vasıtası ile iflas tasfiyesini kontrol ediyor ve şirketin mallarını istediği gibi kontrol edip, gerçek alacaklıların alacağını alamamasını ya da uzun bir süre normal faaliyeti iflas kisvesi ayında sürdürüyor. Bu bakımdan iflas alacaklılardan mal kaçırmanın bir yöntemi olarak kullanılıyor” diyor.

Yani bu ifadelerin daha açıkçası şirket piyasaya olan borçlarını ödemiyor elinde tutuyor yada muvazaalı olarak satış yada yurt dışına fon transfer operasyonu yapılıyor.. Dolayısıyla alacaklarını tahsil edemeyen gerçek kişi ya da kişiler bu sefer gerçekten çok haksızca iflas etme durumunda kalmaktadır....

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Tekstilci eyleme hazırlanıyor by Eren Guler

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Konfeksiyon ve Hazır Giyim Meclis Başkanı Umut Oran ile tekstilin açmazlarını, ekonomiyi ve siyasetteki sürpriz hamlesini konuştuk. Röportaj iki gün devam edecek...


- Sektördeki sıkıntı ne boyutta?

Aslında genel olarak ekonomide bir sorun yaşıyoruz. Hükümetin yapısal reformları yapmamasından ve makro verilere oynamasından kaynaklanan bir sorun var. Her yerde sıkıntı var ama bizde sıkıntı artık had safhaya geldi. Sektör de artık bu sıkıntıya eylemle karşılık verecek.

Sonuçta siyasetçinin baktığı nokta oy. Ee bu sektörde istihdam deposu, yani siyasetçi için oy deposu. Sektörün bu noktada daha sert söylemlerde ve eylemlerde bulunması lazım. Demek ki anlatamadık şimdiye kadar...

- Ne yapacaksınız peki?

Ne yapacağımız net değil. Bugün Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplanıyor. Oradaki gündem maddelerinden bir tanesi de tekstil ve hazır giyim. Onunla ilgili hükümet ve bürokrasi ile birlikte bir strateji belgesi çıktı. Bu belgede kimin ne zaman ne yapması gerektiği ortaya kondu. Şimdi önemli olan siyasi iradenin bu konuda bir adım atması. Bu toplantıdan ne karar çıkacak bilmiyoruz ama, bir yol açılması gerekiyor.

" Yeniden bir teşvik politikası gerekiyor. "

- Ya beklediğiniz kararlar çıkmazsa?

Sektör olarak eylem konusunu tartışıyoruz. İhracat durdurulabilir, makinalar durdurulur, yürüyüş ve mitingler yapılabilir... Başka türlü olmuyor çünkü.

- Peki siz temel olarak ne istiyorsunuz?

Tekstilin hassas sektör olması, istihdam odaklı olması, ihracatçı olması, yerli girdi malı kullanması ve katma değer yaratması nedeniyle 2 yıl boyunca sektörde 5350 sayılı kanundaki vergi muafiyetlerinden eski yatırımların da yararlanmasını istiyoruz.

- Vergiden muaf olmak istiyorsunuz yani...

5350 sayılı teşvikteki muafiyeti istiyoruz. Orada 3 tane şey vardır. Birincisi arsa ki biz onunla ilgilenmiyoruz çünkü bu mevcut yatırımlar için isteniyor. Biz iki sene boyunca sadece istihdam ve enerji maliyetlerinin indirilmesini istiyoruz.

- İki sene sonra ne olacak?

İstediklerimiz gerçekleşmezse eyleme geçeriz. Başka türlü olmuyor çünkü.

Yeniden bir teşvik politikası gerekiyor. Şu anda bizim sektör 7-8 bölgede kümelenmiş. Devletin o kümelere yönelik vergi muafiyetlerini sürdürmesi ve oralarda rekabet odakları yaratarak İstanbul'u boşaltması gerekiyor.

85 yıldır uygulanan ekonomi politikaları bölgeler arasında ekonomik, sosyal ve kültürel farklar yarattı. Bunu giderebilmek için farklı uygulamalar yapmak gerekiyor. İl bazında da bölge bazında da yapılabilir. Biz kendi sektörümüzle ilgili neyin nerede odaklandığını görebiliyoruz ve işte bu odaklara yönelik bir teşvik istiyoruz. Sektörü Türkiye'ye yayılan 7-8 bölgeye doğru delokalize etmemiz gerekiyor.

- Delokalizasyon çalışmasını ne zamandır yapıyorsunuz?

" iki sene boyunca sadece istihdam ve enerji maliyetlerinin indirilmesini istiyoruz. "


Sektör bu delokalizayon çalışmasını 96'dan beri yürütüyor. Yani sanayiyi İstanbul'dan ters göçle insanların doğdukları yerlere yaymak. Benim de zaten Bolu'da tesis kurma nedenim oydu. Yoksa ben Bolu'lu değilim. O bir projeydi, dünyada gördüğümüz ve Türkiye'ye düzenlediğimiz bir çalışmaydı.

Sanayinin İstanbul'da olmaması lazım. Bunu tekstil haricinde diğer sanayide de yapabilirsiniz. Biz tekstil için düzenlediğimiz modelin tüm sektörlerde uygulanabilir olmasını istiyoruz.

- Sektörü sadece Güneydoğu'ya kaydırarak problemler çözülebilir mi?

Bir kere herşeyi Güneydoğu'ya kaydıramazsınız. Bugün bir İzmir bölgesi, Bursa bölgesi var. Farklı bölgelerde farklı kümelenmeler var. Bu bölgeleri de rekabet odağı yapmanız lazım. Mesela Güneydoğu'ya iki teşvik veriyorsanız buraya da 1.5 teşvik vereceksiniz. Sadece Güneydoğu ile kısıtlayamazsınız.

- Türkiye'nin dünya tekstil sektöründeki yeri nedir?

İki rakibimiz var: Çin ve İtalya. İtalya 53 milyar dolar ihracat yapıyor ve hala sektörde 900 bin kişi çalışıyor. Çin dersen zaten aldı başını gitti. En parlak en gelişen ülkelerden biri. Türkiye'nin artık daha ciddi ve daha radikal politikalar uygulaması gerekiyor.

- Hedef nedir peki?

Bir yerde patlayacak bu.Sürdürülemez bir dengedeyiz. "

Hedefimiz İtalya'yı yakalamak olmalı. Çin ile zaten rekabet edemeyiz ama ikinci sıraya yükselebiliriz. Ama dediğim gibi yeni ve rekabetçi düzenlemeler şart.

- Ya bu düzenlemeler yapılmazsa?


Sektör de ekonomi de kan kaybetmeye devam eder. Sorunlar sürer, cari açık artar... Bir yerde patlayacak zaten bu, duvara çarpar. Sürdürülemez bir dengedeyiz. Cari açık, dış açık, artan borçlar ve işsizlik bu şekilde sürdürülemez.

Ayrıca korkunç bir göç var, sosyal patlama, güvenlik ve terör sorunları yaşanıyor. Bunların temelinde ekonomi çok önemli. Ne kadar kayıt altına alır, kaynakları ne kadar verimli ve etkin kullanırsanız sosyal devlet işlevini de görmüş oluyorsunuz.

Hükümetin öncelikleri reel sektör odaklı değil maalesef...


Elimizdeki kaynağı verimli ve etkin kullanabileceğimiz alan hazır giyim. Yani kolay taşınabiliyor, kolay üretilebiliyor, büyük yatırımlara ihtiyaç yok, Anadolu'da yüzde 90 kadın çalıştırıyoruz... Ayrıca Türkiye dünyada üretimde marka olmuş ve çok önemli bir tedarik zincirine sahip. Dünyada bazı karar mekanizmalarında da etkiniz. Mesela Çin'e kota koydurabiliyoruz.. Türkiye tekstilde bir piyon değil, global aktörlüğü var.

Türkiye'nin hem içerideki sorunları çözecek, hem bölgesel uygulamalarına fayda sağlayacak hem işgücünü nitelikli hale getirecek hem de cari açığı azaltacak çok fazla sektörü yok. O yüzden bunun doğru kullanılması gerekiyor. Bu sektördeki uygulamalar diğer sektörlere de örnek olabilir.

- Şu izlenime kapılıyor musunuz: Hükümet tekstili artık gözden çıkardı...

Hükümetin öyle bir yetkisinin veya böyle bir lüksünün olmadığını düşünüyorum. Sonuçta hükümet içinde de bu işleri bilenler var. Ama 7 yıldır Başbakanın farklı öncelikleri, farklı refleksleri oluyor ve zaten sorun da oradan kaynaklanıyor. Hükümet politikası olarak reel sektöre gereken önem verilmiyor. Bu sadece tekstile yönelik bir tavır değil. Hükümetin politikaları sonuçta insanları fakirlikte eşitliyor... Ama bu sürdürülemez. Biz üreterek kalkınabiliriz. Pastayı büyütmeliyiz. Yoksa ne ABD ne Avrupa ülkeyi ihya eder.

Hükümetin sektöre yönelik bakış açısı olumlu değil ama tersi de söylenemez. Hükümetin öncelikleri reel sektör odaklı değil maalesef...

Düşük kur-yüksek faiz-yüksek girdi maliyetleri ile ithalata dayalı büyüme modeli uygulanıyor. Atatürk söylemiş, "çalışmadan, üretmeden, öğremeden kalkınma olmaz." Biz kendi kendimizi kandırıyoruz şu anda. Dünyanın en yüksek faizini veriyoruz ve kasamız giderek boşalıyor.

- En büyük sıkıntı nedir?

Rekabet koşulları ve yatırım ortamı. Kur da bunların bir parçası. Bu kadar cari açığı olan bir ülkenin kendi parası bu kadar değerli olamaz. Bunun bir sürdürülebilirliği yok. Sadece kur da değil. Türkiye'de girdi maliyetleri çok yüksek.

22 Temmuz 2008 Salı

Ulu önder Atatürk’e mektup by Yigit Bulut

Atam, biz sana sonuna kadar layık olduk, sonuna kadar eserine sahip çıktık...

Nasıl mı?

Arz edeyim

Kurduğun cumhuriyet, ekonomik anlamda tam bağımsız! Temelini attığın tesisler “küresel sermayenin” eline geçmedi!

Ne iç, ne de dış borcumuz yok!

Kişi başına düşen gelirimiz, dünya standartlarının bile üstünde!

Ve en önemlisi: Ekonomik dinamiklerin, bağımsızlığımızı garanti altına aldığı bir ortamda tesis ettiğin cumhuriyet değerleri tam bir koruma altında!

Sermaye piyasamızın yüzde 72’si yabancıların elinde değil!

Bankacılık sektörünün yüzde 51’i yabancı kontrolünde hiç değil!

“Düşük kurun” nedenleri ile sonuçlarını ayırt edebilecek “finansal entelektüel” birikimimiz var!

Siyasetçi, “finansal entelektüel” zümre eksikliğinden faydalanarak “sıcak paranın yarattığı” kısa süreli “cenneti” siyasi rantını maksimize etmek için kullanmıyor!

“Ekonomimizi IMF’ye”, “dış siyasetimizi Avrupa Birliği ve Amerika’ya” endekslemedik!

IMF ile milletimizin menfaatlerini korumak adına pazarlık etmesi gereken bakanımız, aynı zamanda İngiliz vatandaşı değil!

Üretim reflekslerimiz kaybolmadı! Sıcak paranın bastığı kur ile “üreten dinamikler” kesinlikle “ithalatçı” olma yoluna girmiş değil. Üretiyoruz!

Dış politikada alınması gereken kararlar, güvenlikte atılması gereken adımlar, devletin en yetkili makamlarında aman “piyasa bozulmasın” diye geciktirilmiyor. Piyasa devleti olmadık!

Vatandaşların yabancı bankalara borcu 50 milyar doları aşmadı!

İç ve dış borç son 5 yılda dolar bazında, Cumhuriyet tarihinden fazla artmadı!

Bir yıllık bütçemizde faiz gideri “eğitim ve sağlık” harcamalarımızın “10 katı” değil!

Sıcak para, ülkenin “ekonomik reflekslerini” çürütmüyor!

“Avrupa Birliği ne der?” kaygısı ile Hava Kuvvetlerimiz’i “terörist unsurlara karşı kullanılamıyor” değiliz!

Deniz Kuvvetlerimiz’e ait bir muhrip “müttefik bir ülke tarafından” vurulmadı! İçinde onlarca seçme subayımızı taşıyan uçağımız “ilk uçuşunda” düşmedi! Ve en önemlisi askerlerimizin başına çuval geçirilmedi!

15 askerimizin şehit olduğu gün en yetkili ağızlarımız “Sayın Başkan ile 1 ay sonra görüşeceğim, gerekeni yapacağız” açıklaması yapmadı!

Askerlerimizin “şehit olduğu” dakikalarda “el konduğu için devlet kontrolünde olan” televizyon kanalımızda “dansöz oynatılmadı!”

Vatandaşlarımızın bir bölümü “seve seve ölüme” giderken, bir bölümü “malı götürme” sevdasına düşerek “hangi toprakta yaşadığını bile umursamadan” kendilerine doları “efendi” edinmediler!

Askeri personelimizin “maaş bilgileri” olan bankanın tamamını askerlerimizi şehit eden “mayını üretenlere” kredi desteği veren “yabancı bankalara” satmadık!

Merak etme ATAM! Biz bunların hiçbirini yapmadık! Sana ve silah arkadaşlarına “sadık kaldık” ve en önemlisi kurduğun cumhuriyetin özünden “asla ayrılmadık!”

Sen rahat uyu, zira biz burada daha rahat “uyuyoruz”...

Hepimize “iyi uykular”...

4 Mart 2008 Salı

Puma’s designer ambitions

Puma has long described itself as a ‘sportlifestyle’ brand, so teaming up with designer Hussein Chalayan to add fashion lines to its athletic performance and lifestyle ranges is really a logical progression for the company.

Puma has already collaborated with designers such as Jil Sander and Neil Barrett in the past, but with Chalayan takes the strategy to a new level. In return for the designer’s creative input, Puma will provide substantial financial support to Chalayan's own-name conceptual fashion label.

It will also be able to call on the resources and infrastructure of parent company PPR – whose fashion labels include Gucci, Yves Saint Laurent and Alexander McQueen – to help develop the Hussein Chalayan brand.

Of course collaborations with designers are nothing new in the sportswear market. Adidas AG teams up with designer Yohji Yamamoto for its Y3 fashion label, and has a hugely successful collection of gym, yoga and running wear with Stella McCartney.

But by joining forces with Chalayan, who is best known for his avant-garde designs, Puma seems to be sending out a clear message that it intends to take a step upscale in fashion terms and, as its CEO Jochen Zeitz says, “move into a new space.” Speaking today he said: “You buy a car because it looks good and drives fast – it's the same with our product.”

25 Şubat 2008 Pazartesi

Tekstil sektörünü mercek altına

Tekstil sektörünü mercek altına aldığımız, sorunları ortaya koyup çözüm yollarını araştırdığımız özel dosyanın bugünkü konuğu Zorlu Holding'in Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın.


Sektörün en tecrübeli isimlerinden olan Aydın ile sektördeki gelişmeleri, problemleri ve yapılabilecekleri konuştuk...
Vedat Aydın son yıllarda 'tekstilciler ağlıyor, tekstilci sıkıntıda" gibi başlıklarla kamuoyunun sektörü yakından tanıdığını belirtiyor. Ama Aydın'ın bu başlıklara önemli bir itirazı var...

"Bakın ben bunu düzeltmek istiyorum. Tekstil tabii ki Türkiye'nin en önemli sektörlerinden biri. Dolayısıyla ağırlıklı olarak teksticilerin konuşması ve sorunlarından bahsetmeleri, esasından bir yerde ülkenin sorunlarını ortaya koyuyor. Ülkemizde bir sürü güzel gelişme olurken, bir yerde sanayide kanama var. Esasında o durum vurgulanıyor. Konuşanların çoğu tekstilci olduğu için ister istemez tekstilciler ağlıyor gibi algılanıyor. Aslında komple sanayi ve üretim yara alıyor."

DİKKAT! AL-SAT'ÇI OLUYORUZ

Yaşanan sıkıntıların sadece tekstilcilere has olmadığını özellikle vurgulayan Aydın, üretimin içerisinde olan herkesin sıkıntı yaşadığını belirtiyor. Hatta bu sıkıntılar üreticileri 'al-sat'çı olmaya itiyor. İşte Vedat Aydın, 'bu noktaya özellikle dikkat etmek lazım' diyor:

"Bugün üretim yapan kim varsa belirli sıkıntılar yaşıyor. Ekonomi için bu sıkıntılardan geçmek lazım diye bir düşüncemiz olsa, çekilir sıkıntılar. Nitekim sanayi zaman zaman fedakarlıklar yapmış, zarar da etmiştir. Sonunda ülke ekonomisi için işin olumlu olduğunu görüp, 'bu dönemi geçeceğiz ve ileride ışık var" diye görmüştür.

Zaten böyle dönemlerde her ne kadar sanayide sıkıntı olsa da yatırımlar devam etti. 6-7 senede bir böyle iniş çıkışlar olur. Ama son 4-5 yıla bakın, sanayi yatırımlarında, ağırlıklı tekstilde ciddi bir duraklama var. Yani artık yatırımcı ve sanayici üretim yapmaya yönelik düşünme tarzından al-sat'çılığa ve ticarete kaymaya başladı.

Tekstilde artık ben burada üreteyim anlayışı bitti. Ben burada ufacık bir katma değer yaratayım, fiyonk koyayım, düğme dikeyim, ürünü satayım. Ama ondan önceki aşaması; getireyim, ithal edeyim, satayım... Yani sanayicilikten ticarete bir geçiş süreci başladı. Problem de burada...

İŞİN SIRRI NAKİT AKIŞINDA

Vedat Aydın, tekstilde bir dönüşüm sürecinden, üretimden ticarete kayıştan bahsediyor. Tamam, diyelim ki sanayiciler artık üretimden vazgeçiyor, o zaman nasıl oluyor da ihracat artmaya fabrikalar çalışmaya devam ediyor?

"Tekstilde sanayici artık üretimden ticarete dönmeye başladı. Ama bu durum bugünden yarına hemen olmuyor. 'Fabrikalar şakır şakır kapandı, yok efendim, ihracat fena halde düştü', böyle şeyler görmüyoruz. Görmediğimiz için de herkes diyor ki 'tekstilciler ağlıyor ama ihracat devam ediyor, kurlar düşüyor ihracat artıyor...'

Bakın bunun çok basit bir sebebi var. Tabiri caizse tekstilci boğazısına kadar sanayici olmuş, işin içine girmiş ve ciddi paralar yatırmış durumda. 10 senede 20 milyar dolara yakın makine yatırımı oldu. Bunu bugünden yarına kapatamaz ki zaten. bu işi yürütmek, en azından nakit akışı işçin yönetmek zorunda. Ona göre leasing yapmış, ona göre ödemesi var, taksiti var, işçi maaşı var... Çünkü nakit akışını yönetmek için adam ne yapıp edip kar etmese bile malı satmak zorunda.

TEKSTİLCİ CEPTEN YİYİYOR KURLAR SERBEST Mİ? YA ENFLASYON HEDEFİ...

Vedat Aydın'ın Türkiye'de uygulanan döviz kuru sistemine de itirazı var. Aydın, ısrarla 'hayır, kurlar serbest değil' diyor, Merkez Bankası'nı işaret ediyor...

"Kurlar serbest deniyor. Serbest değil ki, Merkez Bankası'nın enflasyon hedefi var. Eeee... Affedersiniz ama çocuklar bile güler buna. Merkez diyor ki; 'benim enflasyon hedefim var'... Yüzde 3-4, neyse, gayet bariz biliyor ki bunu tutturmak için kurları bastırmak zorunda. Bıraktığı anda yüzde 4'ü hayat boyu tutturamaz. O zaman bunun adı serbest kur mu oluyor?

Gizli bir baskı var burada. Bu da Merkez Bankası'nın enflasyon hedeflemesinden geliyor. Bugün sokaktaki çocuğa sorun kurlar yükselirse enflasyon ne olur diye, cevap belli: Yükselir...

Kurlar serbest değil, bunu bilmek lazım. Enflasyon hedefi olduğu sürece biz kurları fırlatamayız..."


"Bugün tekstilcilerin bilançolarının çoğunda zarar var. Ama hayattalar... Niye? Nakit akışını yönetiyorlar. Ama bu arada özsermayeden yiyorlar. Stokları azaltıyorlar, ellerindeki avuçlarındakilerini satıyorlar veya alım satım yaparak ordan kar ederek onu sanayiye kaydırıyor.

Mesela 10 liraya mal getiriyor, üzerine 2 lira harcıyor, 15'e satıyor. Tekstilci sevdi o işi. Ama kendi aynısını yapmaya kalkarsa 16 liraya mal ediyor, yine 15'e yani zararına satıyor. Kendi üretirse zarar, dışarıdan getirise kar ediyor. Birinden kar ediyor birinden zarar yazıyor, ikisini birbirine kapatıyor, hayatını devam ettiriyor."

-Tekstilci sermayeden yiyerek ayakta duruyor o zaman...

"Kesinlikle. Tekstilcilerin işletme sermayesi giderek azalıyor artık... Dolar kuru düşük, ordan getiriyor, burada üzerine birşeyler yapıyor Avrupa'ya euro ile gönderiyor kar ediyor. Öbür tarafta üretimden zarar ediyor ama birbirini dengeliyor.

Şimdi bu güzel birşey mi? Canım ihracatımız artıyor ne güzel, ama bir de ithalata bakalım. Hangi kalkınmış ülke modeli vardır ki altında sanayi ve ihracat olmasın? Sanayi seferberliği ihracat seerberliği yapmadan kalkınmış bir ülke varsa biz onun modeliyiz. Eğer bu şekilde kalkınıyorsak dünyada tekiz. Biz ihracatımız artıyor diye kasım kasım kasılıyoruz ama ithalata ve sanayiye bakmıyoruz."

BİZ TEKSTİLDE ÜRETİCİ MARKAYIZ

Tekstilde markalaşma süreci sektörün en çok konuşulan konularuının başında geliyor. Malum, Türkiye'nin tekstilde çok önemli bir markası yok. Ama üretimde dünyanın sayılı ülkeleri arasındayız. Zorlu Holding'in Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın da işte tam bu noktaya dikkat çekiyor:

"Türkiye aslında tekstilde gerçekten iyi bir sanayici. Türkiye'deki sanayi yatırımı ve know how tekstilde ilk üçe girer. Bunu herkes kabul ediyor. Türkiye tekstilde üretici marka. Bugün tekstil almak isteyen birisi, diyelim Marks&Spencer veya başka birisi, ben tekstil alacağım diye yola çıktığında mutlaka Türkiye'ye uğrar. En iyi tekstil nerede var diye sorun, 3 ülke sayın deyin kafadan Türkiye'yi sayarlar.

Şimdi bu esasında güzel birşey. Biz üretici markasıyız. Ama bunu uygulanan politikalarla kademe kademe eritiyoruz..."

-Ekonomi politikaları derken?

-"Burada sadece doları konuşmak yanlış olur. Enflasyon hedefinden faiz ve kur politikalarından ve ekonomiyi makyajlı rakamlarla konuşmaktan bahsediyoruz. Bugün Türkiye büyüme sürecinde. Dünyaya bakın, hangi ülke büyümedi ki... Son bir sene hariç, 4 senedir ciddi bir sermaye ve yatırım bolluğu var. Tanzanya bile büyümüştür eminim...

Biz aslında bu dalgayı çok daha güzel kendimize çevirebilirdik. Hem büyürdük hem de gerçekten yapısal reformlar yapardık."

- Fırsatı kaçırdık mı artık?

"Kayıtdışının üzerine geçtiğimiz 3 sene gitmedik ya, bence bir daha böyle bir fırsat daha yakalayıp gidemeyiz. Böyle tatlı bir dalga gelmişken, böyle tatlı rüzgarlar eserken, biz bir yandan tamamen bu rakamlardan faydalanıp makyajla kendimizi çok süslü yapacağımıza daha az büyüyüp, kanayan yaralarımız için kullanabilirdik dalgayı.

Biz makyajı şişirdik şişirdik, şahane güzel bir profil çıkardık ortaya. Enflasyon böyle düştü, faizler bu kadar azaldı, Türk Lirası bu kadar değer kazandı. Peki bu YTL'nin değerlenmesi için ekonomi ne yaptı sorusunu açık kalplilikle sormak lazım.

Ülkede hiç mi düzelen birşey yok. Tabii ki var. Ama bu dalganın etkisiyle daha güzel şeyler yapabilirdik. Şimdi biz makyajı yaptık, kriz başladı eyvah diyoruz, ne yapacağız?

Bugün büyük sanayicilere sorun, "ben hala eskisi gibi şevkle üretim yapıyorum, üretime yönelik yatırım yapıyorum " diyenleri sayısı yüzde 25'i geçmez. Şimdi bu vahim bir durum. Bu fırsatı iyi değerlendiremedik. Ekonomide işler iyi gitti ama bunlar Türkiye'nin değil dünyanın rüzgarı ile oldu. Ordan istifade keşke daha iyi işler yapabilseydik."

-Peki ne olacak?

"Tekstilde eğer sanayiciyi küstürme işinde durabiliersek, üretime devam etmeye niyetlendirebilirsek tekstil Türkiye'de daha uzun seneler yaşar. Şimdi yeni tartışmalar var. Türkiye tekstilden çıksın mı diyorlar. Bu kesinlikle yanlış. İtalya ve İspanya hala tekstilde dev ülkeler. Bizim ihracatımızın kat kat üstü ihracat yapıyorlar. Türkiye de bunlardan biri olabilir."

-Nasıl başarabiliriz bunu?

"Tekstil genelde moda ile yönetilir. Moda; zaman, sürat hız demek, servis demek, ar-ge demek, know how demek... Bizim bunların hiçbirinde sorunumuz yok. Çin, Hindistan asla bizim kadar esnek olamaz. Bugün de olamaz 10 sene sonra da olamaz. Kafa yapıları olarak olamaz. Türkiye'deki bilgi, beceri, altyapı ve sürat var, AB'ye beyin ve kafaca uyum gücü var. Bir Avrupalı'nın Çinli ile Pakistanlı ile anlaşması ve onlara güvenmesi ile bizimle anlaşması arasında çok büyük farklar var...

Bu avantaj sayesinde tekstil daha uzun süreler lokomotif sektör olmaya devam edebilir..

Ama sanayici lütfen üretimden çıkmasın... Çıkıyorlar.. Duyuyoruz işte Mısır'a gidiyorlar, başka yerlere gidiyorlar. Orada üretip başka yerlere satıyorlar. 'Ne var işte sanayici global oluyor' diye bakabiliriz ama buradaki üretimi kapatmasınlar. Buradaki üretim devam edip orada da üretiyorsa ancak o zaman global diye bakabiliriz. Benim korkum, burada üretim azalıyor al-satçı bir yer oluyor. Bunu acele durdurmak lazım"

İŞTE TEKSTİLİ KURTARMANIN YOLU

"1-2 proje var. Şimdi bizim sorunumuz nedir? Kurları bir tarafa bırakın. Rekabet edemediğimiz konulardan biri işçilik. Kayıt içi çalışan kuruluşlarda 1300-1400 dolar işçilik maliyeti var. Bu rakam Çin'de 100 doların altı, Pakistan ve Hindistan da 80-100 dolar. Burada bir sıkıntı var. İkinci sıkıntı ise enerjide.

Şimdi hükümete dedik ki, gidelim doğuda birkaç il seçelim ve asgari ücret uygulamasını kaldıralım. Orada haftalık 50 YTL verin çalışmaya hazır binlerce insan var. Ek maliyetlerle aylık işçilik maliyeti 200 dolara gelir. Oradaki sosyal sorunları halletmek için de iyi bir adım. Asgari ücret kaldırılsın, isteyene istediği ücret verilsin, adam evde aç oturacağına 50 YTL'ye niye çalışmasın.

İkincisi enerji. Maliyetinin yarısını devlet ödesin yarısını biz ödeyelim. Zaten vergi konusunda bazı rahatlıkllar sağlandı.

Ama bir tek problem kalıyor. Ulaşım... Mesela demiryolları... Gidin mesela Batman ile İstanbul-Ankara-İzmir arasında düzenli sefer koyun. Hammaddenin gidişi ve ürünün gidiş gelişi kolaylaşacak."

YÜZLERCE SANAYİCİ ÜRETİMİ TAŞIMAYA HAZIR

TEKSTİLDE YENİ YATIRIMLARINIZ VAR MI?

"Biz sanayi yatırımı düşünmüyoruz ama markaya ve pazarlamaya yönelik yatırımlarımız var. Özellikle re-organizasyon yatırımlarımız var. Eski mağazalarımızı yeniliyoruz ve yeni mağazalara dönüştürüyoruz.

Artık dağıtım kanallarının yüzü değişiyor. Şimdiye kadar 500 satış noktamızı yeniledik ve buna devam ediyoruz. Bunların içerisine uygun ürünler koyarak müşterilerin ev tekstili için gerekli herşeyi bulabileceği ortamlar yaratıyoruz.

Taç ve Linens yanında Valeron diye markamız var. Yurtdışında başlattık ve satışlar çok iyi gidiyor. İlgi çok yüksek bu ürünlere.

Taç bölgesel bir marka, eski Sovyetler, Ortadoğu ve Balkanlar'da bilinen bir marka. Bunun da satış kanallarını düzenliyoruz. Taç ismi ile mağazalar açıyoruz."

"Bu düzenli olursa sorun olmaz. Biz 10 sene önce Urfa'ya üretime gittik, eğittik işçiyi şunu bunu yaptık ama sonunda nakliyeden kaybettik. Tırın gidip gelmesi ve maliyetler çok yüksek. Halbuki düzenli tren seferleri konulursa maliyetler 10'da birine iner.

Hani Bill Gates değişik kapitalizm modelleri öneriyor ya... Hani konuşuyor Mısır için karavan kapitalizmi diye. Karavan'ın Mısır'a gitmesine gerek yok. Karavan gitsin Doğu'ya.. Buna hazır yüzlerce sanayici var. Tesislerini kademe kademe oraya taşımaya hazır, ciddi söylüyorum yüzlerce sanayici var. Teşvikler verilirse biz de üretimimizi taşıyacağız."

-Hükümet nasıl bakıyor bu öneriye?

"Devlet büyüklerimiz de zaten bir arayış içerisinde. Bakış olumlu ama hızlı karar çıkması lazım. Sanayi kan kaybediyor. Biz mesela kullanılmış bazı tezgahlarımızı Çin'de bir fabrikaya taşıyoruz. Doğu'da teşvik sağlanırsa kimse yurtdışına gitmez.

Bu proje hayal ürünü değil. Patronların fiili olarak söz verdiği bir konu. Ama biraz olsun biraz olmasın yok. Çünkü maliyet ortada. Konfeksiyonda işçilik maliyetinin toplam maliyet içindeki payı yüzde 20-25. Şimdi işçilik maliyetleri bizim dediğimiz seviyeye düşerse, toplam içerisindeki payı yüzde 3'e inecek. Yüzde 17 tasarruf sağlanacak otomatikman. Enerjide de biraz teşvik sağlanırsa, maliyetler yüzde 20 düşecek.

Bizim ihtiyacımız da bu zaten. biz fiyatlarımızı yüzde 15-20 düşebilsek adam oraya gitmeyecek, bizden alacak... Böylece Türk tekstili üretici markası olarak bayrağını dalgalandırmaya devam edecek. Bizim hazır kazandığımız bir marka gücü var. Biz üretici markasıyız. Lütfen bunu koruyalım.

Bizim petrolümüz bunlar işte. Bizim petrolümüz üretim gücümüz. Hazır oturttuk, hazır yabancılar memnun. Bundan neden faydalanmayalım...

Ama bir an evvel karar çıkması lazım. Sanayici duramaz çünkü. İnşallah maşaallah ile bugünlere geldik ama bıçak artık hakikaten kemikte ve kemiği kesmeye başladı. Nitekim kaçmalar başladı. Biz grup olarak ufak ufak Çin'e makina taşımaya başladık mesela.

8 Şubat 2008 Cuma

American Eagle and Aéropostale Campaign for Social Awareness

In an effort to raise awareness on political and social responsibility, companies such as American Eagle Outfitters Inc. and Aéropostale Inc. have embarked on national campaigns that show young people its cool to get involved.

American Eagle Outfitters and G by Guess have partnered with Declare Yourself, a national, nonprofit campaign that motivates young people to register and vote.

American Eagle signed up to create a limited edition graphic T-shirt that will be available in stores this fall, according to Declare Yourself. The shirt, which says "Vote," will be sold for $15.50, with $5 going toward the Declare Yourself campaign.

G By Guess, a new contemporary sportswear brand, hosted in-store events on Jan. 26 and Feb. 2 that promoted voter registration and youth involvement in the 2008 presidential campaign. Voter registration tables were set up in G by Guess stores, and customers interested in registering were awarded a 20 percent-off coupon.

The G by Guess store in Memorial City Mall in Houston encouraged more than 50 new voter registrations in one day.

"The G by Guess customer is someone who will potentially be voting for the first time this year. It's really our duty to empower and educate these young people with the information that they will need in order to understand how crucial it is for them to get involved," said Paul Marciano, chief executive officer and co-chairman of Guess Inc.

Other retailers are making strides in getting teens to help those less fortunate.

Aéropostale launched a Teens for Jeans campaign that aims to shed light on the growing number of homeless teens in the United States and Canada.

Working with Do Something, a nonprofit organization that gives teens the tools they need to change the world, Aéropostale is asking customers to donate gently worn jeans to any of their 800 stores nationwide. In return they will receive a 20 percent coupon toward purchasing a new pair.

These jeans will be donated to local teen shelters or charities. The goal is to collect 100,000 pairs of jeans from Jan. 22 through Feb. 10. The company initially donated 10,000 pairs to the cause.

"The teen homelessness statistics are real and they are staggering," said Scott Brinbaum, senior vice president, marketing. "As a teenage brand, we are committed to causes that are relevant to our customers. With our resources and Do Something's power of engaging today's youth, Teens for Jeans is going to impact a lot of lives."

Jordan Takes Steps to Improve Labor Conditions

WASHINGTON — Jordan's labor minister, seeking to reassure U.S. apparel buyers and the public that his government has taken steps to eradicate violations in the garment industry, outlined a five-year monitoring program Thursday intended to eliminate abusive factories.

Bassem Al-Salem told reporters that his government signed an agreement with representatives from the International Labor Organization and International Finance Corporation in Oman on Sunday, paving the way for the launch of a voluntary apparel monitoring/inspection program in May.

U.S. and Jordanian authorities cast an intense focus on apparel factories that manufacture for U.S. companies, including Gap Inc., Wal-Mart Stores Inc. and Jones Apparel Group Inc., after a May 2006 investigation by the National Labor Committee revealed working conditions that did not meet the country's labor standards.

Apparel imports from Jordan have fallen by 12 percent to 255.9 million square meter equivalents and declined 5 percent by value to $1.17 billion, in the 12 months ending Nov. 30, according to the U.S. Department of Commerce.

Al-Salem, who met with representatives from U.S. brands and retail buyers at the Jones offices in New York on Wednesday to discuss the monitoring program, said, "We are seeing a very good commitment from buyers. They want to buy from Jordan and they feel the situation now in Jordan is in very good shape."

But he acknowledged that "the road to reform is not very smooth," and that "when it came to labor management, we believe we lagged behind a little bit."

The U.S. has been involved because goods made in Jordan can be shipped here duty free under a free trade agreement with the Middle East country and a second arrangement under a U.S.-Israeli trade pact. Al-Salem said the voluntary monitoring program should help alleviate remaining labor problems in three Qualified Industrial Zones where 98 apparel factories employ 54,000 workers.

"A lot of people seem to be trying to get this thing straight, but in a country where you don't have a vibrant civil society and unions are not dealing with workers, and workers have virtually no voice, it is going to be problematic," said Charles Kernaghan, executive director of the NLC.

2 Şubat 2008 Cumartesi

Turkishman in New York by Yılmaz Özdil

Bizde...

"Türban üniversiteye girecek mi?"

Dünyada...

"ABD resesyona girecek mi?"

*

"Lokal soru"ya günlerdir cevap arıyoruz, bugünlük ara verelim...

"Küresel soru"ya kafa yoralım.

*

Velev ki, Amerikalısınız...

Kendinizi onların yerine koyun.

Açıyorsunuz televizyonu...

Avrupa’dan Asya’ya, Davos’tan Pekin’e, siyasetçilerden profesörlere, bankacılardan gazetecilere kadar, herkes ne diyor?

"ABD ekonomisi durabilir."

Ne yaparsınız?

Ailenize, eşinize, çocuğunuza, şirketiniz varsa müdürlerinize dönersiniz, "küçülün" dersiniz, "herkes aynı şeyi söylediğine göre, galiba bir sakatlık var, tasarruf edin, harcamaları kısın, frene basın."

*

Böylece ne olur?

Girmeyeceği varsa bile...

Resesyona girer.

*

Şimdi dönün...

Kendinizi kendiniz yerine koyun.

Açtınız televizyonu...

IMF’den AB’ye, siyasetçilerimizden profesörlerimize, bankacılarımızdan gazetecilerimize kadar, herkes ne dedi?

"Büyüdünüz, acayip zenginleştiniz, krediler sudan ucuz, ev alın, kira öder gibi ödersiniz, otomobili yenileyin, kredi kartı alın, borçlanın, korkmayın, borç yiğidin kamçısıdır, kişi başınıza düşen milli geliriniz arttı, enflasyon bitti, borsa kanatlandı, cennet cennet, para yağıyor, dolar 1 lira olacak."

Ne yaptınız?

Ailenize, eşinize, çocuğunuza, şirketiniz varsa müdürlerinize döndünüz, "açılın" dediniz, "herkes aynı şeyi söylediğine göre, gidişat süper, borçlanın, bol bol kredi alın, takside girin, harcayın."

*

Böylece ne oldu?

Girmeyeceğiniz varsa bile...

Gırtlağa kadar girdiniz.

*

Ve, şimdi son soru:

"Ya ABD resesyona girerse?"

1 Şubat 2008 Cuma

Sarı öküz BY Yılmaz ÖZDİL

SÖMESTR başladı.

Karne hediyesi olarak ne versem acaba diye düşünüyordum, karınca kararınca, şu meşhur hikáyeyi vermek geldi aklıma.

Yetişkinlerin işine yaramadı...

Belki çocukların işine yarar.

*

Ormanın birinde...

Aslanlar toplanmış.

"Yahu" demişler, "Hesapta kralız, açlıktan öleceğiz birader... Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor; fillere saldırsak, fazla büyük... Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak, uçuyor; e balık yakalayacak halimiz de yok... N'aapsak?"

Bir tanesi "En iyisi, öküzlere saldıralım" demiş, "iri yarı görünüyorlar ama, ne pençeleri var, ne dişleri diş... Tam dişimize göre!"

Olur mu? Olur.

Hücum!

Ama evdeki hesap çarşıya uymamış; öküz, öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer... Organize oluyorlar, topluca savunma yapıyorlar, püskürtüyorlarmış.

Aslanlar aç bilaç.

N'aapsak, n'aapsak?

"Tilkiye danışalım" demişler.

Tilki "kolay" demiş, "beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim..."

Kabul etmişler.

Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş, "saygıdeğer öküzler" demiş, "aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar... Ama şu aranızdaki sarı öküz var ya, sarı öküz, işte sorun o... Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin şu sarı öküzü, kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın!"

Öküz heyeti düşünmüş taşınmış, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla, verivemişler sarı öküzü...

Aslanlar da afiyetle yemiş.

Bir gün, iki gün...

Tilki gene gelmiş.

"Bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz" demiş ve eklemiş: "Ama şu benekli öküz var ya, benekli öküz, o burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş, canları çekiyor, verin, kurtulun!"

Öküz heyeti düşünmüş, "otlağın selameti için" teslim etmiş benekli öküzü.

Üç gün, dört gün...

Tilki gene gelmiş.

Kuyruğu uzun olanı...

Burnu beyaz olanı...

Tombul olanı...

Tek tek alıp, gitmiş.

Otlak seyrelmiş.

Aslanlar semirmiş.

Bir gün... Tilki gelmemiş!

Gerek kalmamış çünkü.

Direkt aslan gelmiş.

"Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz, adamı hasta etmeyin" demiş.

Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler, "keşke sarı öküzü vermeseydik" demiş ama, iş işten geçmiş.

*

İşte böyle çocuklar...

Öküzlük böyle bir şey.

22 Ocak 2008 Salı

Tekstilde umut, düşük vergi ve markalaşmada

Türkiye’de ihracatın ve istihdamın lokomotif sektörü olarak tanımlanan tekstil, Dünya Ticaret Örgütü’nün 2005’te uygulamaya başladığı kotaların kaldırılması kararının ardından zor bir döneme girdi. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından hazırlanan tekstil ve hazır giyim raporuna göre 2020 yılına kadar kotaların kademeli olarak kaldırılması sektörün ihracat ve üretim kapasitesini olumsuz etkileyecek, buna bağlı olarak istihdamda da çok büyük bir düşüş yaşanacak. Sektör temsilcileri ise yaşanan bu gelişmelere karşın tekstilde yeniden yapılanmaya gidilmesi durumunda olumsuz bir etkilenmenin yaşanmayacağını düşünüyor ve iyimser bakış açılarını koruyor. Ancak kotaların kalkmasıyla gerileyen üretimin istidamı olumsuz etkileyeceği görüşü de dile getiriliyor. Ortak görüş ise istihdama yönelik vergilerin düşürülerek sektörün teşvik edilmesi, ar-ge ve markalaşma yolunda adımların atılması gerektiği.

“Tekstil sektörü büyük bir istihdam, ihracat ve üretim kaynağı olarak, niteliksiz işgücünün kısa sürede eğitilip çalıştırılabildiği, göç başta olmak üzere çeşitli toplumsal sorunlara çare olma kapasitesine sahip Türkiye’nin en önemli sektörüdür” diyen Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı ve İmaj Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nakkaş, sektörün geleceğini ele aldıkları ‘Ufuk 2015 Türk Hazır Giyim Sektörü Yol Haritası Projesi’ndeki önerilerini şöyle sıralıyor:“Kotaların kaldırılacağı Avrupa Birliği pazarlarında, Türk hazır giyim sektörünün uluslararası rekabet gücünü kaybetmesini engelleyecek politikalar izlenirse sürdürülebilir gelişim devam ettirilebilir. Sektörün tasarım, koleksiyon kapasitesi ve hızlı üretimini geliştirmesi ve markalaşma sürecine girme çalışmaları sürerse sektör gelişimine devam edebilir. Değerli YTL, kotasız ticaretten kaynaklanan eşitsiz rekabet koşullarıyla bunalan sektörün ağır kamu yükü de hafifletilirse sektörün kapasitesi gelişmeye devam eder.” Nakkaş sektörün içinde bulunduğu sorunlara çözüm bulunmadığı takdirde istihdamda bir gerileme yaşanabileceği uyarısını da yapıyor.

İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) Başkanı ve ORKA Group Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, güncel rakamlara göre tekstil ve hazır giyim sektörünün ihracata lokomotiflik ettiğine dikkat çekerken toplam işgücünün yüzde 11,4’lük bölümünün de bu sektörde istihdam edildiğini hatırlatıyor. Orakçıoğlu, kotaların kademeli olarak kaldırılmasına karşın sektörün ihracatını artırdığını söylüyor ve bu çizginin devam ettirilebilmesi için şu önerilerde bulunuyor: “Sektör önümüzdeki dönemde rekabetin nispeten az olduğu ürünlere yönelerek ar-ge ve ür-ge yaparak, yenilikçi ürünler ve üretim yöntemleri benimseyerek, piyasa değeri ve dolayısıyla katma değeri yüksek teknik tekstil ve nanoteknoloji ürünlerine yönelerek, gerektiğinde kümelenerek, esnek, hızlı ve kaliteli üretime uygun fiyat ve moda, marka çalışmalarını artırarak rekabet gücünü koruma gayreti içerisinde olmalı.”

Orakçıoğlu hazır giyim sanayinin önümüzdeki yıllarda, geçmiş yıllarda olduğu gibi yüksek bir performans göstereceğini öngörüyor. Diğer yandan 2 milyon kişiyi istihdam ettiği tahmin edilen sektörün istihdamda da büyük kayıplar yaşamayacağını söylüyor. Ancak Orakçıoğlu’na göre son yıllarda otomasyon alanında kaydedilen gelişmeler ve işgücü verimliliğindeki artış, orta ve uzun dönemde istihdamı olumsuz etkileyebilir.

'VERGİ MUAFİYETİ SAĞLANSIN'

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Konfeksiyon Sektörü Başkanı ve Domino Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Umut Oran, DPT’nin sektördeki istihdamda büyük bir gerileme yaşanacağı tahminine katılmadığını ifade ediyor: “Türkiye işgücü politikaları anlamında doğru stratejileri izlerse, sektördeki istihdamın kısa ve orta vadede olumsuz etkilenmeyeceği düşüncesindeyim. Türkiye, istihdam üzerinden en yüksek oranda vergi alan ülkeler arasında. Yine Türkiye genelinde tek asgari ücret politikası uygulanması bir başka dezavantaj. Bölgesel farklılıklar, yaşam şartları, geçim standartları ekonomik ve sosyal şartlar dikkate alınarak bu konuda düzenleme yapılmalı.”

Oran hem özel sektör hem de devlet tarafında pro-aktif bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini, rakip ülkelerdeki rekabetçi üretim, yatırım ve ihracat imkânlarının altyapısının burada da sağlanması gerektiğini belirtiyor. Oran kayıtdışılıkla ciddi mücadele verilirken, kayıtiçine de vergi muafiyeti sağlanmasını öneriyor.

Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ve Narin Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin’e göre ise yapılması gereken, reel işçilik ve enerji giderlerinin yükselmesine karşı gerekli önlemlerin alınması. Narin “Yerli üretim ve kayıtlı istihdamın emek yoğun hassas sektörlerde kalıcı olarak desteklenmesi için, toplam istihdam vergilerinin önümüzdeki 5 yıllık süre içinde OECD ülkelerinin alt seviyesine, yani yüzde 15-20 düzeyine indirilmesi son derece önemli” diyor.

Tekstil sektörünün geleceğine ilişkin olumlu beklentiler taşıyan isimlerden Türkiye Denim Sanayicileri Derneği Başkanı ve Red Star Yönetim Kurulu Başkanı Nedim Özbek, 2020 yılına gelindiğinde Türkiye’nin dünya pazarlarında onlarca markasıyla var olan, teknik tekstilden akıllı ürünlere kadar pek çok alanda gelişme yaşayan ve küçülme değil, büyüme sağlayan bir sektör olacağını söylüyor. Özbek “Küresel pazarlama kanallarındaki etkinliğiniz arttıkça istihdamınız artmaya başlayacaktır. Tekstilin bugünkü durumunu gelecekte de böyle olacak diye yorumlamamamız gerekir. Neticede sektör tarihinin en büyük dönüşümünü geçiriyor. Süreç tamamlandığında marka satan ve ürünlerine daha yüksek katma değer katan bir sektör oluştuğunda durum bugünden çok farklı olacaktır” diye konuşuyor.



--------------------------------------------------------------------------------


'TEKSTİL BİTECEK DİYEN VATAN HAİNİDİR'

Hey Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Aynur Bektaş: “Türkiye'de tekstil bitmeyecek, hâlâ ihracatın yüzde 25'ini yapan bir sektörüz. Tekstil devam edecek ama şekil değiştiriyor. Daha marka ve moda mallara dönüyor. Müşteri bize sadece üretim için gelmiyor artık tasarım, kumaş, etnik özelliklerimiz için geliyor. Katma değeri yüksek ürünler üretiyoruz. Adetsel olarak ihracat azalıyor ama ciro olarak yüksek. 'Bu ülkede tekstil bitecek' diyeni ben vatan haini olarak görüyorum. Yabancı kalkıp 'Biz Türkiye'ye çok güveniyoruz', tekstil konusundaki yetkililer 'Geleceğin iki ülkesi Hindistan ve Türkiye' derken bu ülkede tekstil bitecek diyenler bana göre gerçekten ülkesini sevmeyenler. Şu an da Hey Tekstil’de 3 bin 400 kişi çalışıyor, 2008'de 4 bin olur diye düşünüyorum ama daha fazla olacak gibi. Zaten Batman'ma 600 kişi eklenecek.”



--------------------------------------------------------------------------------


‘TEKSTİL İŞÇİSİNİN DURUMU KRİTİK’

Sanko Holding Yönetim kurulu başkanı Abdulkadir Konukoğlu: “2008 yılında tekstilde sadece modernize ve yenileme çalışmalarımız var, büyük bir yatırımımız yok. Dolayısıyla mevcut istihdamımızı korumayı düşünüyoruz ve artış öngörmüyoruz. Sanko Holding olarak tekstilde gerekli yatırımlarımızı geçmiş senelerde yaptık.

İleriki günlerde DPT'nin rakamlarından daha fazla kişi işten çıkabilir. Kotaların kalkması çok büyük bir etki yaratacak. Maliyetiniz diğer ülkelere göre çok fazla kaldığında buna çok az şirket dayanabilir ve bu da istihdamda büyük bir düşüşü beraberinde getirir. Yani Türkiye'deki tekstil işçisinin durumu kritik. Hükümetin tekstil sanayine ayrı bir kur uygulaması durumu değiştirebilir.”



--------------------------------------------------------------------------------


ÖZDİLEK TEKNOLOJİYE YATIRIM YAPIYOR

Özdilek Tekstil Fabrika İşletme Müdürü Yaşar Badoğlu: “Ülkemizde tekstil sektörü son yıllara kadar lokomotif sektör olarak hem istihdam hem de ihracat hacmi konusunda gelişmesini ve büyümesini sürdürdü. Ancak günümüzde Çin, Hindistan, Pakistan, Mısır gibi ülkelerin tekstil üretim girdilerinin düşük olması ve kur baskısı nedeniyle rekabet güçlüğü, ihracatta satış kayıpları yaşanıyor. Bu durum tekstilin sürdürülebilir büyümesini durdurmuştur.

Tekstil sektörü rekabetin en yoğun olduğu sektörlerden biri. Sürdürülebilir rekabetin sağlanması ancak işletmelerin tüm proseslerinin optimum çalışması ve yeni teknolojilere yatırım yapabilmesiyle mümkün. Firmamızın tekstil alanında şu ana kadar yapmış olduğu yatırımlarla üretim hattı entegrasyonu ve kapasite optimizasyonu sağlandı. Firma olarak gelecek yıllara yönelik tekstil alanındaki yatırımlarımız büyümeye değil, teknolojik gelişmelere yönelik olacak. Dolayısıyla 2008'de hedefimiz mevcut istihdamımızı ve üretim kapasitemizi korumak olacak.”



--------------------------------------------------------------------------------


YEŞİM TEKSTİL'İN HEDEFİ YURTDIŞI

Yeşim Tekstil İK müdürü Özlem Pınar Ayabakan: “Şirketimizin 2008 yılında Türkiye’den ziyade daha çok yurtdışında büyüme hedefleri var. Bu hedefler doğrultusunda şirket içindeki 'İş Ailesi' yapısına yurtdışı operasyonlarını da ekledik. Yapılan işlerin sorumluluk derecelerine göre üretim, kalite ve satış alanların da işgücüne ihtiyaç duyulacak gibi görünüyor.”

12 Ocak 2008 Cumartesi

Dolar-YTL dinamiğinde daha aşağısı var mı?11.01.2008 | Yiğit Bulut | Yorum / REFERANS

Dolarda artık yataylaşmaya doğru değişim başladı, aktif alım olmasa bile gözlemlemek gerekli. Çünkü bugüne kadar taşıdıkları dolarları, Türk halkına 1.18-1.1 YTL bandında sattırıp; oradan alıp Türkiye'den çıkmak isteyenler var.


Başlıktaki soruyu daha değişik soralım; 2001 sonrası 1.1 YTL seviyesinde oluşan "ilk dipten" dönerek başlayan ve 1.77 YTL'den satışa dönen trend "dibe geldi" denebilir mi?

Değerli dostlar, daha önce bu köşede dolar ile ilgili sorgulamaları paylaşmış ve her zaman dünya piyasalarına dayanan ana dinamik içinde "dolar kurunda düşüş tezini" savunmuştum.

Kur 2006 yılında 1.70 YTL seviyesini test ederken dahi "düşüş geri gelecek" iddiamdan asla vazgeçmedim. O günden bugüne, 1.1 YTL seviyesini ilk işaret ettiğimiz dip olarak alırsak, yaklaşık 0.5 YTL üzerinde bir fark oluştu. Yine hatırlarsanız, bu köşede bazı bankaların ekonomistleri tarafından o dönemde yapılan "Dolar kredilerinizi kapatın" çağrılarına da kesinlikle "Kapatmayın, YTL'de faiz kazanın krediyi düşecek kurdan ödeyin" diyerek karşı çıktım.

Peki ben bunları neden hatırlatıyorum?



Formasyon tamamlandı

Değerli dostlar, dün ilk defa bu teze aykırı olarak euro-dolar ve dolar-YTL arasındaki ilişkiyi euro açısından ele aldım ve size euro'nun nereye gidebileceğini, risklerini detaylandırarak aktardım. Aynı yazı içinde dolar-YTL ilişkisini de bugüne bıraktım.

Bugün ne diyeceğimize gelince.

Çok net ve uzatmadan aşağıdaki grafiği de bakarak şunu söyleyebilirim; dolarda düşüş kanalının sonuna geldiğimize ve formasyonun tamamlandığına inanıyorum.

Neden mi ?





Dolar-YTL ilişkisinde 2001 yılında hareket 600 bin seviyesinden başladıktan sonra 1 milyon 300 bine kadar soluksuz gidiyor. Grafik üzerinde solda balon içinde görüyorsunuz. Oradan dönüyor ve aşağıda 1.1 seviyesinde dip yapıyor. Dolayısıyla hareketin oturduğu ilk dip orası, yani 1.1 noktası. Orayı başlangıç alırsak, geldiğimiz seviyelerde sağ taraftaki dip bölgesini test ediyor yani, ters çanak formasyonu tamamlanmak üzere.



Önce yatay seyredecek

Peki bu ne anlama geliyor ?

1- Kısa vadede "dolar artacak" anlamını hemen lütfen çıkarmayın.

2- Bu tamamlanma dünya genelinde "yüksek petrol fiyatının diğer piyasalara marjinal fayda" sağlamadığı gerçeği ile birleşince ortaya "en azından düşüş kanalı tükeniyor" fikri çıkıyor.

3- Bundan sonra dünya genelinde 2003-2007 arası gibi bir dönem oluşmazsa dolar-YTL ilişkisinde yataylaşma ve risklerin hayata geçmesine göre tepkiler oluşacak.

4- Lütfen dikkat edelim ilk etapta yataylaşma, yani daha aşağı gitmeme durumu ortaya çıkacak.

5- Bu "Alım yapın" demek değil, yatay kalan piyasada fırsat getiriden yani faizden yararlanın ama "Eskisi gibi nasıl olsa düşer" yerine "Tepki gelebilir" mantığına geçmeniz gerekir.

6- Dip kanalı 1.1-1.18 YTL arasında varsayılabilir. Bu kanal içinde artık satış yapmak mantıklı olmaz.

7- Öncesinde satış yapanlar halen faiz kazanarak, "Trend değişiyor mu" dinamiğini sorgulayabilirler. Önemli ayrıntı hareket oluşmadan pozisyon değiştirebilmek.



Gözlemlemek gerekli

Sonuç 1: Kasım 2007'de diğer piyasalar ile ilgili "petrol fiyatı marjinal fayda sağladıkça yapı bozulmaz" tezimi, "artık yüksek petrol fiyatı piyasalara marjinal fayda saplamayacak" tezi ile değiştirdim.

Sonuç 2: Şimdi de içeride "dolar ne olursa olsun aşağı gidiyor" tezimi "artık yataylaşmaya doğru değişim başladı, aktif alım olmasa bile gözlemlemek gerekli" tezi ile değiştiriyorum. Bugüne kadar taşıdıkları dolarları, Türk halkına 1.18-1.1 YTL bandında sattırıp; oradan alıp Türkiye'den çıkmak isteyenlerin, harekat tarzını sezdiğim için bunu yapmam doğru diye düşünüyorum.

Not: Euro-dolar dinamiğinde 1.4750-1.50 bandı test edildi ve oradan gelen satış ile trend 1.45 desteğine doğru geri çekiliyor. Bugüne kadar euronun değerlenmesinden her anlamda memnun olan Amerika, "1.50 de geçilir mi, değer kaybının ucu açık mı" sorgulamalarından oldukça rahatsız. Böyle bir yapı içinde 1.4750-1.50 zor bir bant olabilir.

Dolarda artık yataylaşmaya doğru değişim başladı, aktif alım olmasa bile gözlemlemek gerekli. Çünkü bugüne kadar taşıdıkları dolarları, Türk halkına 1...

7 Ocak 2008 Pazartesi

Kullanım klavuzu

Bir ürün satın aldınız ve özelliklerini öğrenmek için kullanım
kılavuzuna göz atmak istediniz. Ancak ne göresiniz ! Kılavuzun bir çok dilde
yazılmış olduğunu ancak içinde Türkçe çevirisinin bulunmadığını görüyorsunuz.
Sinirleniyorsunuz ve ülkemizde satılan bir ürünün nasıl Türkçe kılavuzunun
olamayacağını,üreticininveya ithalatçının bu kadar mı düşüncesiz-duyarsız
olduğunu,Türkiye'nin ve vatandaşlarının bu kadar mı değersiz görüldüğünü
sorgulamak istiyorsunuz ama elinizden bir şey gelmiyor.Sanırım bu durumu düşen milyonlarca tüketici vardır.Artık böyle bir rezaletin önüne geçebilmek için sizin de
yapabileceğiniz şeyler var.Almış olduğunuz yerli ya da ithal malın türkçe
Kullanım Kılavuzuyoksa, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na şikayet ediyorsunuz, satan şirketeürün başına 156 YTL ceza veriliyor ve Türkçe kılavuzun da sizeulaştırılması sağlanıyor.Sizler de şikayetinizi
www.sanayi.gov. tr
adresinden Tüketici Şikayetleri bölümüne bildirin,duyarsız şirketlere gereken cezalarınverilmesini sağlayın.Ülkemiz ve Türkçemiz bu saygıyı zaten hak ediyor.Bu elektronik postayı tüm tanıdıklarınıza iletin lütfen.

1 Ocak 2008 Salı

2008

Yıl herkese heyecanlar, kahkahalar, bebekler, torunlar, düğünler, eğlenceler, bol kazançlar ve tatlı sürprizlerle dolu olsun.

Unutmayın bu yılın her gününde görülmeye değer bir manzara, her köşe başında bir sürpriz, her dönemeçte yepyeni umutlar var olacak.

Sağlık, mutluluk dolu nice mutlu yıllara

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN!

FARUK GOKCAY

yazarlar

ads