news

14 Aralık 2007 Cuma

Anne babalara ve yeni olmuslara ve olacaklara - Dogan Cuceloglu

Kaliforniya'da Long Beach sehrindeki Eyalet Universitesi'nde ogretim
uyesi olarak ders verirken, ayni somestrde benim iki dersimi alan bir
kiz ogrencim dikkatimi cekmeye baslamisti. Bu genc bayanin su
ozelliklerinin farkina varmistim: Her seyden once cok guzel bir kizdi;
gozum gayri ihtiyari ona gidiyordu. Ikinci olarak cok iyi bir
ogrenciydi; butun sinav ve odevlerde en yuksek notu o aliyordu.
Ayrica, cok hanimefendi, cok nezih bir kisiligi vardi. Bolumun bir
pikniginde kiz ogrencimin nisanlisiyla tanistim ve itiraf edeyim, ilk
aklimdan gecen, 'Armudun iyisini ayilar yer' dusuncesi oldu. Yukarida
ozelliklerini saydigim o guzel kizin bana tanistirdigi erkek, yirmi
yedi-yirmi sekiz yaslarinda, saci biraz dokulmus, sisman denecek kadar
toplu, cirkin, kisa boylu biriydi.

Bu kisiye parasi icin yuz vermis olabilecegini dusundum. Daha sonra
ogrendim ki, bu genc adamin parasal gucu yok; baska bir universitenin
psIkolojik danismanlik bolumunde doktora ogrencisi olarak okula devam
ediyor ve ileride akademisyen olarak kariyer yapip profesor olmak
istiyor.

Acaba benim guzel ogrencim bu adamda ne bulmustu? Bir hafta sonra ders
cikisi koridorda ogrencimin yanina yaklastim ve Sally adiyla anacagim
ogrencimle aramizda soyle bir konusma gecti:

'Sally, nisanlinla nasil tanistiginizi merak ediyorum?

'Bir kilise faaliyetinde ayni komitede calistik; o zaman tanidim kendisini '

'Nesi seni etkiledi; hangi ozelliklerini sevdin?

Sally, bir Amerikali olarak bu soruyu hic beklemiyordu. Amerikan
kulturunde, bu tur sorular kisinin mahremiyetine tecavuz olarak kabul
edildiginden pek sorulmaz. Amerikan kulturune gore ben o anda
Sally'nin mahremiyetine 'burnumu sokuyordum.'

Saskinligi gecince cok icten, gozlerinin ici gulerek, 'O sahane bir
insan; o benim kahramanim! Ben ondan cok seyler ogrendim' dedi.

O anda ilk hissettigim sey kiskanclik duygusu oldu. Guzel bir kadinin
erkegine, 'Sen benim kahramanimsin' duygusu icinde bakmasinin erkege
verilmis en buyuk hediye oldugunu hissettim ve anladim. Bu hediyeyi,
hayatim boyunca hic almadigimi biliyordum ve o kisiyi kiskandim.

'Nasil yani?' dedim.

'Frank bir yetimhanede buyumus. Yetim olmanin ne demek oldugunu
bildigi icin, universite ogrencisi olunca, yetimhaneden iki cocuga
agabeylik yapma karari almis. Haftada on saatini onlara ayiriyor;
onlarla bulusup oynuyor, kitap okuyor, onlari muzeye goturuyor.
Onlarin iyi gelismesi icin elinden geleni yapiyor. Biri ameliyat oldu,
hastanede yatiyor ve Frank simdi aksamlari hastanede kaliyor, geceleri
ona bakiyor.'

Yuzume tokat yemis gibi oldum. Utandim. Kendime kizdim. Ben guya en
yuksek egitim duzeyine gelmis biriydim ve karsimdakini hala dis
gorunuse gore yargiliyor ve onu 'ayi' olarak goruyordum. Icimdeki
pislikten utandim. Bir sure sonra Sally'nin icinde yetistigi aile
ortamini merak etmeye basladim. Soyle bir mantik yuruttum: o adama
baktigim zaman ben neden, 'Armudun iyisini ayilar yer' diye dusundum?
Cunku ben, icinde yetistigim ortamda sIk sIk bu benzetmeyi duyarak
buyumustum. Icinde yetistigim ortam beni nasil etkilemisse, Sally'nin
icinde yetistigi ortam da onu oyle etkilemis olmaliydi.

Birkac hafta sonra Sally'e, ailesinin nerede oturdugunu sordum. Los
Angeles'in uc yuz elli km kuzeyindeki bir kasabada oturuyorlarmis.
Onun ailesiyle tanismak istedigimi, bunu mumkun olup olamayacagini
sordum. 'Kendilerine bir sorayim, eminim sizinle tanismak
isteyeceklerdir,' dedi ve iki gun sonra, 'Ailemle konustum; sizinle
tanismaktan mutlu olacaklarini soylediler,' dedi. Dort-bes hafta sonra
San Francisco'ya gidecektim, Sally'nin ailesinin yasadigi kasaba
yolumun ustundeydi, onlara ugrayabilir, onlarla tanistiktan sonra
yoluma devam edebilirdim.

Bu planimi Sally'e soyledigimde Sally, 'O gun ben de aileme
gidecektim; isterseniz beraber gidebiliriz,' dedi. Ailesine haber
verdi. Onlar da sabah kahvaltisina gelmemizi soylemisler. Long
Beach'ten sabahin altisinda yola ciktik ve dokuz bucuk civarinda
Sally'nin agabeyi Brian'in evine vardik. Sally'nin babasi George orada
bulusmamizi uygun gormus. Cok guleryuzlu bir aileydi. Brian'in, en
ufagi dort yas civarinda dort cocugu vardi.

Ziyaret ettigim bu guleryuzlu sicak ailede, iki olay gercekten
dikkatimi cekti. Bunlardan ilki, Sally'nin babasi George'un
torunlariyla konusurken onlarin goz hizalarina inmesiydi. Bunu o kadar
dogal yapiyordu ki, artik farkina varilmadan yapilan bir davranis
oldugu belliydi. Sally'ye, babasinin torunlariyla hep boyle mi
konustugunu sordum. 'Evet' yanitini alinca, kendisi cocukken de
babasinin, onunla goz hizasina inerek mi konustugunu sordum. 'Evet,
biz boyle biliyoruz. Agabeyim Brian da cocuklariyla boyle konusur; ben
de kendi cocuklarimla boyle konusacagim. Biz boyle biliyoruz', dedi.
Tuylerim diken diken oldu. Ben universite ogretim uyesiydim ve insan
psIkolojisi benim uzmanlik alanimdi ama uc cocugumdan hicbiriyle goz
hizasina inerek konustugumu hatirlamiyordum. Kendime kizdim; sonra
kendime kizmaktan da vazgectim, beni yetistirenlere kizdim. Sonra
onlara kizmaktan da vazgectim ve butun nesilleri yetistiren kultur
ortamina kizdim. Daha sonra kimseye kizmayacagimi anlayarak, oradaki
ogrenme firsatindan yararlanmaya karar verdim. Torunlarinin onunde diz
cokerek konusan dede George'a 'Beyefendi, cocuklarin goz hizasina
inerek konusuyorsunuz!' dedim. Bana biraz saskinlikla gulumseyerek,
'Tabii, onlar kucuk insanlar!' yanitini verdi. Oyle bir bakisi vardi
ki, bu bakis sanki 'Bu kadar dogal bir sey ki, herhalde bunu herkes
yapiyordur; sen yapmiyor musun?' diyordu.

O bakisa karsi butun yaptigim, mahcup bir gulumseme oldu.

Bu guleryuzlu sicak ailede dikkatimi ceken ikinci olay, Sally'nin
agabeyi Brian'in davranisi oldu. Brian, Pasifik ulkeleriyle ticaret
yapan, oldukca varlikli biriydi. Evlerinin buyuklugunden, yuzme
havuzundan, ciftliklerinden, arabalarinin turunden ailenin zenginligi
belli oluyordu. Kahvaltidan sonra saat on bir dolaylarinda telefon
caldi ve Brian bir sure telefonla konustu. Ofisten ariyorlarmis,
Koreli bir isadami Los Anegeles'ta imis, kendisiyle gorusmek icin
helikopterle saat 14'te gelmek istiyormus. Baska bir randevusu
oldugunu soyleyerek bu teklifi reddetmis olan Brian, bize durumu soyle
acikladi: 'Dort cocugum var ve her hafta biriyle dort saat basbasa
geciririm. Bugun dort yasindaki kizim Mary'le randevum var. Cocuklar
cok cabuk buyuyorlar, eger dikkat etmezsen, bir bakiyorsun, buyumusler
ve onlarla beraber zaman gecirme olanagi kaybolmus.

Brian'in yasam vizyonunu sormadim, ama davranisindan nelere oncelik
verdigi belli oluyordu. Brian icin cocuklari suphesiz en az isi kadar
onemliydi. Brian'in yasaminda bununla ilgili bir pismanlik duygusu,
bir 'keske' olmayacak.

Sally'e sordum: 'Baban seninle randevulasir miydi?'

'Evet', dedi, 'yalniz benimle degil, her cocuguyla sirasiyla basbasa
zaman gecirirdi. Ve ilave etti, 'Biz boyle gorduk, boyle biliyoruz.
Benim cocugumun da babasi boyle yapacak!'. Gulumseyerek, 'Nereden
biliyorsun?' diye sordum.

'Biz Frank'le konustuk' diye cevap verdi. Yine icim ciz etti. Daha
dogmadan cocugun gelisme ortamiyla ilgili bir bilinc olusmustu.

Kendi cocuklarima icim yandi. Evlenmeden onceki bilincimi, kafamin
karmasIkligini, evlendigim kiza ettigim eziyetleri ve ondan da acisi,
kendi yavrularima cektirdigim acilari dusundum. Biraz daha dusununce
kendimin de aci cektigini anladim ve bu sefer kendi cocukluguma icim
yandi. Daha sonra babamin, anamin cocukluguna icim yandi. Ve son durak
olarak ulkemin tum cocuklarina icim yandi.

Yine kimseye kizamayacagimi anlayinca, 'bundan sonra ne yapabilirimle
ilgili dusunmeye karar verdim. Iste degerli okurum; yazdigim kitaplar,
verdigim seminerler, hazirladigim televizyon programlari, 'Ne
yapabilirim?' sorusuna verdigim yanitlarin ogeleridir. Sally'nin
icinde yetistigi ortami gormus ve anlamis biri olarak onun
davranislarina simdi daha iyi anlam verebiliyorum. Sally, icinde
yetistigi ailede, varolusun bes boyutunu da doya doya yasayabilmisti.
Cocugun hizasina inerek onunla goz goze konustugunuz zaman cocuk, 'Sen
varsin, sen dogalsin, sen degerlisin, sen guclusun ve sen sevilmeye
layiksin', mesaji alir ve cocugun CAN'i beslenir.

Cocuguyla randevusuna sadik kalan baba, 'Seninle zaman gecirmek
istiyorum, seni ozledim', mesajini guclu olarak verir. Cocuk bu mesaji
zihinsel olarak degil, sezgisel olarak alir ve aldigi bu sezgisel
mesajlar sayesinde cocugun hamuru, 'Ben sevilmeye layik biriyim!' diye
yogrulur.

Bir ana babanin cocuklarina verebilecegi en buyuk miras, varolusun bes
boyutunda beslenmis ve buna inanmis guclu bir CAN'dir.


Dogan Cuceloglu

Hiç yorum yok:

yazarlar

ads