Tekstil sektörünü mercek altına aldığımız, sorunları ortaya koyup çözüm yollarını araştırdığımız özel dosyanın bugünkü konuğu Zorlu Holding'in Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın.
Sektörün en tecrübeli isimlerinden olan Aydın ile sektördeki gelişmeleri, problemleri ve yapılabilecekleri konuştuk...
Vedat Aydın son yıllarda 'tekstilciler ağlıyor, tekstilci sıkıntıda" gibi başlıklarla kamuoyunun sektörü yakından tanıdığını belirtiyor. Ama Aydın'ın bu başlıklara önemli bir itirazı var...
"Bakın ben bunu düzeltmek istiyorum. Tekstil tabii ki Türkiye'nin en önemli sektörlerinden biri. Dolayısıyla ağırlıklı olarak teksticilerin konuşması ve sorunlarından bahsetmeleri, esasından bir yerde ülkenin sorunlarını ortaya koyuyor. Ülkemizde bir sürü güzel gelişme olurken, bir yerde sanayide kanama var. Esasında o durum vurgulanıyor. Konuşanların çoğu tekstilci olduğu için ister istemez tekstilciler ağlıyor gibi algılanıyor. Aslında komple sanayi ve üretim yara alıyor."
DİKKAT! AL-SAT'ÇI OLUYORUZ
Yaşanan sıkıntıların sadece tekstilcilere has olmadığını özellikle vurgulayan Aydın, üretimin içerisinde olan herkesin sıkıntı yaşadığını belirtiyor. Hatta bu sıkıntılar üreticileri 'al-sat'çı olmaya itiyor. İşte Vedat Aydın, 'bu noktaya özellikle dikkat etmek lazım' diyor:
"Bugün üretim yapan kim varsa belirli sıkıntılar yaşıyor. Ekonomi için bu sıkıntılardan geçmek lazım diye bir düşüncemiz olsa, çekilir sıkıntılar. Nitekim sanayi zaman zaman fedakarlıklar yapmış, zarar da etmiştir. Sonunda ülke ekonomisi için işin olumlu olduğunu görüp, 'bu dönemi geçeceğiz ve ileride ışık var" diye görmüştür.
Zaten böyle dönemlerde her ne kadar sanayide sıkıntı olsa da yatırımlar devam etti. 6-7 senede bir böyle iniş çıkışlar olur. Ama son 4-5 yıla bakın, sanayi yatırımlarında, ağırlıklı tekstilde ciddi bir duraklama var. Yani artık yatırımcı ve sanayici üretim yapmaya yönelik düşünme tarzından al-sat'çılığa ve ticarete kaymaya başladı.
Tekstilde artık ben burada üreteyim anlayışı bitti. Ben burada ufacık bir katma değer yaratayım, fiyonk koyayım, düğme dikeyim, ürünü satayım. Ama ondan önceki aşaması; getireyim, ithal edeyim, satayım... Yani sanayicilikten ticarete bir geçiş süreci başladı. Problem de burada...
İŞİN SIRRI NAKİT AKIŞINDA
Vedat Aydın, tekstilde bir dönüşüm sürecinden, üretimden ticarete kayıştan bahsediyor. Tamam, diyelim ki sanayiciler artık üretimden vazgeçiyor, o zaman nasıl oluyor da ihracat artmaya fabrikalar çalışmaya devam ediyor?
"Tekstilde sanayici artık üretimden ticarete dönmeye başladı. Ama bu durum bugünden yarına hemen olmuyor. 'Fabrikalar şakır şakır kapandı, yok efendim, ihracat fena halde düştü', böyle şeyler görmüyoruz. Görmediğimiz için de herkes diyor ki 'tekstilciler ağlıyor ama ihracat devam ediyor, kurlar düşüyor ihracat artıyor...'
Bakın bunun çok basit bir sebebi var. Tabiri caizse tekstilci boğazısına kadar sanayici olmuş, işin içine girmiş ve ciddi paralar yatırmış durumda. 10 senede 20 milyar dolara yakın makine yatırımı oldu. Bunu bugünden yarına kapatamaz ki zaten. bu işi yürütmek, en azından nakit akışı işçin yönetmek zorunda. Ona göre leasing yapmış, ona göre ödemesi var, taksiti var, işçi maaşı var... Çünkü nakit akışını yönetmek için adam ne yapıp edip kar etmese bile malı satmak zorunda.
TEKSTİLCİ CEPTEN YİYİYOR KURLAR SERBEST Mİ? YA ENFLASYON HEDEFİ...
Vedat Aydın'ın Türkiye'de uygulanan döviz kuru sistemine de itirazı var. Aydın, ısrarla 'hayır, kurlar serbest değil' diyor, Merkez Bankası'nı işaret ediyor...
"Kurlar serbest deniyor. Serbest değil ki, Merkez Bankası'nın enflasyon hedefi var. Eeee... Affedersiniz ama çocuklar bile güler buna. Merkez diyor ki; 'benim enflasyon hedefim var'... Yüzde 3-4, neyse, gayet bariz biliyor ki bunu tutturmak için kurları bastırmak zorunda. Bıraktığı anda yüzde 4'ü hayat boyu tutturamaz. O zaman bunun adı serbest kur mu oluyor?
Gizli bir baskı var burada. Bu da Merkez Bankası'nın enflasyon hedeflemesinden geliyor. Bugün sokaktaki çocuğa sorun kurlar yükselirse enflasyon ne olur diye, cevap belli: Yükselir...
Kurlar serbest değil, bunu bilmek lazım. Enflasyon hedefi olduğu sürece biz kurları fırlatamayız..."
"Bugün tekstilcilerin bilançolarının çoğunda zarar var. Ama hayattalar... Niye? Nakit akışını yönetiyorlar. Ama bu arada özsermayeden yiyorlar. Stokları azaltıyorlar, ellerindeki avuçlarındakilerini satıyorlar veya alım satım yaparak ordan kar ederek onu sanayiye kaydırıyor.
Mesela 10 liraya mal getiriyor, üzerine 2 lira harcıyor, 15'e satıyor. Tekstilci sevdi o işi. Ama kendi aynısını yapmaya kalkarsa 16 liraya mal ediyor, yine 15'e yani zararına satıyor. Kendi üretirse zarar, dışarıdan getirise kar ediyor. Birinden kar ediyor birinden zarar yazıyor, ikisini birbirine kapatıyor, hayatını devam ettiriyor."
-Tekstilci sermayeden yiyerek ayakta duruyor o zaman...
"Kesinlikle. Tekstilcilerin işletme sermayesi giderek azalıyor artık... Dolar kuru düşük, ordan getiriyor, burada üzerine birşeyler yapıyor Avrupa'ya euro ile gönderiyor kar ediyor. Öbür tarafta üretimden zarar ediyor ama birbirini dengeliyor.
Şimdi bu güzel birşey mi? Canım ihracatımız artıyor ne güzel, ama bir de ithalata bakalım. Hangi kalkınmış ülke modeli vardır ki altında sanayi ve ihracat olmasın? Sanayi seferberliği ihracat seerberliği yapmadan kalkınmış bir ülke varsa biz onun modeliyiz. Eğer bu şekilde kalkınıyorsak dünyada tekiz. Biz ihracatımız artıyor diye kasım kasım kasılıyoruz ama ithalata ve sanayiye bakmıyoruz."
BİZ TEKSTİLDE ÜRETİCİ MARKAYIZ
Tekstilde markalaşma süreci sektörün en çok konuşulan konularuının başında geliyor. Malum, Türkiye'nin tekstilde çok önemli bir markası yok. Ama üretimde dünyanın sayılı ülkeleri arasındayız. Zorlu Holding'in Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın da işte tam bu noktaya dikkat çekiyor:
"Türkiye aslında tekstilde gerçekten iyi bir sanayici. Türkiye'deki sanayi yatırımı ve know how tekstilde ilk üçe girer. Bunu herkes kabul ediyor. Türkiye tekstilde üretici marka. Bugün tekstil almak isteyen birisi, diyelim Marks&Spencer veya başka birisi, ben tekstil alacağım diye yola çıktığında mutlaka Türkiye'ye uğrar. En iyi tekstil nerede var diye sorun, 3 ülke sayın deyin kafadan Türkiye'yi sayarlar.
Şimdi bu esasında güzel birşey. Biz üretici markasıyız. Ama bunu uygulanan politikalarla kademe kademe eritiyoruz..."
-Ekonomi politikaları derken?
-"Burada sadece doları konuşmak yanlış olur. Enflasyon hedefinden faiz ve kur politikalarından ve ekonomiyi makyajlı rakamlarla konuşmaktan bahsediyoruz. Bugün Türkiye büyüme sürecinde. Dünyaya bakın, hangi ülke büyümedi ki... Son bir sene hariç, 4 senedir ciddi bir sermaye ve yatırım bolluğu var. Tanzanya bile büyümüştür eminim...
Biz aslında bu dalgayı çok daha güzel kendimize çevirebilirdik. Hem büyürdük hem de gerçekten yapısal reformlar yapardık."
- Fırsatı kaçırdık mı artık?
"Kayıtdışının üzerine geçtiğimiz 3 sene gitmedik ya, bence bir daha böyle bir fırsat daha yakalayıp gidemeyiz. Böyle tatlı bir dalga gelmişken, böyle tatlı rüzgarlar eserken, biz bir yandan tamamen bu rakamlardan faydalanıp makyajla kendimizi çok süslü yapacağımıza daha az büyüyüp, kanayan yaralarımız için kullanabilirdik dalgayı.
Biz makyajı şişirdik şişirdik, şahane güzel bir profil çıkardık ortaya. Enflasyon böyle düştü, faizler bu kadar azaldı, Türk Lirası bu kadar değer kazandı. Peki bu YTL'nin değerlenmesi için ekonomi ne yaptı sorusunu açık kalplilikle sormak lazım.
Ülkede hiç mi düzelen birşey yok. Tabii ki var. Ama bu dalganın etkisiyle daha güzel şeyler yapabilirdik. Şimdi biz makyajı yaptık, kriz başladı eyvah diyoruz, ne yapacağız?
Bugün büyük sanayicilere sorun, "ben hala eskisi gibi şevkle üretim yapıyorum, üretime yönelik yatırım yapıyorum " diyenleri sayısı yüzde 25'i geçmez. Şimdi bu vahim bir durum. Bu fırsatı iyi değerlendiremedik. Ekonomide işler iyi gitti ama bunlar Türkiye'nin değil dünyanın rüzgarı ile oldu. Ordan istifade keşke daha iyi işler yapabilseydik."
-Peki ne olacak?
"Tekstilde eğer sanayiciyi küstürme işinde durabiliersek, üretime devam etmeye niyetlendirebilirsek tekstil Türkiye'de daha uzun seneler yaşar. Şimdi yeni tartışmalar var. Türkiye tekstilden çıksın mı diyorlar. Bu kesinlikle yanlış. İtalya ve İspanya hala tekstilde dev ülkeler. Bizim ihracatımızın kat kat üstü ihracat yapıyorlar. Türkiye de bunlardan biri olabilir."
-Nasıl başarabiliriz bunu?
"Tekstil genelde moda ile yönetilir. Moda; zaman, sürat hız demek, servis demek, ar-ge demek, know how demek... Bizim bunların hiçbirinde sorunumuz yok. Çin, Hindistan asla bizim kadar esnek olamaz. Bugün de olamaz 10 sene sonra da olamaz. Kafa yapıları olarak olamaz. Türkiye'deki bilgi, beceri, altyapı ve sürat var, AB'ye beyin ve kafaca uyum gücü var. Bir Avrupalı'nın Çinli ile Pakistanlı ile anlaşması ve onlara güvenmesi ile bizimle anlaşması arasında çok büyük farklar var...
Bu avantaj sayesinde tekstil daha uzun süreler lokomotif sektör olmaya devam edebilir..
Ama sanayici lütfen üretimden çıkmasın... Çıkıyorlar.. Duyuyoruz işte Mısır'a gidiyorlar, başka yerlere gidiyorlar. Orada üretip başka yerlere satıyorlar. 'Ne var işte sanayici global oluyor' diye bakabiliriz ama buradaki üretimi kapatmasınlar. Buradaki üretim devam edip orada da üretiyorsa ancak o zaman global diye bakabiliriz. Benim korkum, burada üretim azalıyor al-satçı bir yer oluyor. Bunu acele durdurmak lazım"
İŞTE TEKSTİLİ KURTARMANIN YOLU
"1-2 proje var. Şimdi bizim sorunumuz nedir? Kurları bir tarafa bırakın. Rekabet edemediğimiz konulardan biri işçilik. Kayıt içi çalışan kuruluşlarda 1300-1400 dolar işçilik maliyeti var. Bu rakam Çin'de 100 doların altı, Pakistan ve Hindistan da 80-100 dolar. Burada bir sıkıntı var. İkinci sıkıntı ise enerjide.
Şimdi hükümete dedik ki, gidelim doğuda birkaç il seçelim ve asgari ücret uygulamasını kaldıralım. Orada haftalık 50 YTL verin çalışmaya hazır binlerce insan var. Ek maliyetlerle aylık işçilik maliyeti 200 dolara gelir. Oradaki sosyal sorunları halletmek için de iyi bir adım. Asgari ücret kaldırılsın, isteyene istediği ücret verilsin, adam evde aç oturacağına 50 YTL'ye niye çalışmasın.
İkincisi enerji. Maliyetinin yarısını devlet ödesin yarısını biz ödeyelim. Zaten vergi konusunda bazı rahatlıkllar sağlandı.
Ama bir tek problem kalıyor. Ulaşım... Mesela demiryolları... Gidin mesela Batman ile İstanbul-Ankara-İzmir arasında düzenli sefer koyun. Hammaddenin gidişi ve ürünün gidiş gelişi kolaylaşacak."
YÜZLERCE SANAYİCİ ÜRETİMİ TAŞIMAYA HAZIR
TEKSTİLDE YENİ YATIRIMLARINIZ VAR MI?
"Biz sanayi yatırımı düşünmüyoruz ama markaya ve pazarlamaya yönelik yatırımlarımız var. Özellikle re-organizasyon yatırımlarımız var. Eski mağazalarımızı yeniliyoruz ve yeni mağazalara dönüştürüyoruz.
Artık dağıtım kanallarının yüzü değişiyor. Şimdiye kadar 500 satış noktamızı yeniledik ve buna devam ediyoruz. Bunların içerisine uygun ürünler koyarak müşterilerin ev tekstili için gerekli herşeyi bulabileceği ortamlar yaratıyoruz.
Taç ve Linens yanında Valeron diye markamız var. Yurtdışında başlattık ve satışlar çok iyi gidiyor. İlgi çok yüksek bu ürünlere.
Taç bölgesel bir marka, eski Sovyetler, Ortadoğu ve Balkanlar'da bilinen bir marka. Bunun da satış kanallarını düzenliyoruz. Taç ismi ile mağazalar açıyoruz."
"Bu düzenli olursa sorun olmaz. Biz 10 sene önce Urfa'ya üretime gittik, eğittik işçiyi şunu bunu yaptık ama sonunda nakliyeden kaybettik. Tırın gidip gelmesi ve maliyetler çok yüksek. Halbuki düzenli tren seferleri konulursa maliyetler 10'da birine iner.
Hani Bill Gates değişik kapitalizm modelleri öneriyor ya... Hani konuşuyor Mısır için karavan kapitalizmi diye. Karavan'ın Mısır'a gitmesine gerek yok. Karavan gitsin Doğu'ya.. Buna hazır yüzlerce sanayici var. Tesislerini kademe kademe oraya taşımaya hazır, ciddi söylüyorum yüzlerce sanayici var. Teşvikler verilirse biz de üretimimizi taşıyacağız."
-Hükümet nasıl bakıyor bu öneriye?
"Devlet büyüklerimiz de zaten bir arayış içerisinde. Bakış olumlu ama hızlı karar çıkması lazım. Sanayi kan kaybediyor. Biz mesela kullanılmış bazı tezgahlarımızı Çin'de bir fabrikaya taşıyoruz. Doğu'da teşvik sağlanırsa kimse yurtdışına gitmez.
Bu proje hayal ürünü değil. Patronların fiili olarak söz verdiği bir konu. Ama biraz olsun biraz olmasın yok. Çünkü maliyet ortada. Konfeksiyonda işçilik maliyetinin toplam maliyet içindeki payı yüzde 20-25. Şimdi işçilik maliyetleri bizim dediğimiz seviyeye düşerse, toplam içerisindeki payı yüzde 3'e inecek. Yüzde 17 tasarruf sağlanacak otomatikman. Enerjide de biraz teşvik sağlanırsa, maliyetler yüzde 20 düşecek.
Bizim ihtiyacımız da bu zaten. biz fiyatlarımızı yüzde 15-20 düşebilsek adam oraya gitmeyecek, bizden alacak... Böylece Türk tekstili üretici markası olarak bayrağını dalgalandırmaya devam edecek. Bizim hazır kazandığımız bir marka gücü var. Biz üretici markasıyız. Lütfen bunu koruyalım.
Bizim petrolümüz bunlar işte. Bizim petrolümüz üretim gücümüz. Hazır oturttuk, hazır yabancılar memnun. Bundan neden faydalanmayalım...
Ama bir an evvel karar çıkması lazım. Sanayici duramaz çünkü. İnşallah maşaallah ile bugünlere geldik ama bıçak artık hakikaten kemikte ve kemiği kesmeye başladı. Nitekim kaçmalar başladı. Biz grup olarak ufak ufak Çin'e makina taşımaya başladık mesela.